Enflasyon ve jeopolitik gerginlikler artık piyasanın temel itici güçleri
Dünya üzerinde tüketilen enerjinin yaklaşık üçte ikisinden fazlası petrol ve doğalgaz tarafından karşılanmaktadır. Enerji fiyatlarındaki yükseliş ne kadar çok olur ve uzun süreli olursa, makroekonomik göstergeleri etkileme şiddeti de o kadar fazla olmaktadır.
Hürmüz Boğazı’ndan 2023’te günde ortalama 20.9 milyon varil petrol akışı gerçekleşiyordu. Bu petrolün %83’ü ise başta Çin olmak üzere Asya’ya gidiyor. ABD, 2023’te Hürmüz Boğazı üzerinden günde yaklaşık 0.5 milyon varil ham petrol ve kondensat ithal etti. Bu, ABD’nin ham petrol ve kondensat ithalatının yaklaşık %8’ini ve ABD’nin petrol sıvıları tüketiminin %2’sini oluşturuyor.
Suudi Arabistan, İran, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri gibi büyük üreticilerin ihracat rotası Hürmüz üzerinden işliyor. Katar’ın sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) ihracatının da neredeyse tamamı yine bu boğazdan geçiyor. Alternatif bir deniz rotası bulunmaması, bu hattı daha da kritik hâle getiriyor. ABD’nin İran’a düzenlediği saldırıların ardından 50’den fazla büyük petrol tankeri Hürmüz Boğazı’ndan ayrılmak için harekete geçti. Piyasalar kapalı, ancak arzın aniden düşmesiyle fiyatların yükselmesi bekleniyor. Enerji fiyatları doğrudan TÜFE enflasyonuyla bağlantılıdır. Fed’in araştırmasına göre, petrol fiyatlarında her 10 dolarlık yükseliş, enflasyonu 20 baz puan artırma potansiyeline sahip. Petrol fiyatları Nisan ayındaki en düşük seviyelerinden bu yana yaklaşık 20 dolar arttı ve bu da TÜFE’ye yaklaşık 40 baz puanlık bir artış anlamına gelebilir. 2024 yılında Suudi Arabistan’dan yapılan ham petrol ve kondensat ihracatı, toplam Hürmüz ham petrol akışının (5,5 milyon varil/gün) %38’ini oluşturmuştur.
Hatta ABD ve AB bile bu yoldan petrol elde ediyor. Neden farklı bir yol izlenmiyor? Hürmüz, Kuveyt, Katar, Bahreyn gibi petrol üreten ülkelerin ve Suudi Arabistan’ın üretiminin büyük bölümünün tek deniz çıkışı konumunda. Bu, bu ülkelerin boru hatları dışında başka doğrudan bir yolunun olmadığı anlamına geliyor, boru hatları da sınırlı. Tahminler, günlük yaklaşık 6,5-7,5 milyon varil üretimin boru hatları aracılığıyla yeniden yönlendirilebileceğini gösteriyor. Ancak bu yine de üretimde yaklaşık %65’lik bir düşüşe veya küresel arzın yaklaşık %13’üne denk geliyor. Bazı tahminlere göre, uzun süreli bir kapanma durumunda petrol fiyatları varil başına 150-200 dolara kadar çıkabiliyor. Hürmüz Boğazı’ndan yapılan sevkiyatlar 13 Haziran’dan bu yana istikrarlı bir şekilde azalmaktadır. Ancak bu, en kötü senaryo olan kapanmanın yakınından bile geçmiyor.
Bu gerçekleşirse faiz artışları geri dönebilir. Eğer İran resmi olarak kapatma kararı alırsa, 50 yıldan uzun bir süre sonra ilk kez yasal bir kapatmaya tanık olacağız. Üstelik Rusya jeopolitik ateşe daha fazla benzin döküyor. Medvedev dün yaptığı açıklamada, bazı ülkelerin İran’a nükleer başlık tedarik etmeye hazır olduğunu söyledi. ABD saldırıları sonucunda İran’ın nükleer silah üretiminin devam edeceğini de iddia ediyor. Bu hafta hisse senetleri, emtialar ve tahvillerde oynaklık geri dönecek. 2025 yılındaki oynaklık yatırımcılar için istisnai bir fırsat olmaya devam ediyor. 9 Nisan’daki dipten bu yana petrol fiyatları %35’lik büyük bir artış kaydetti. Bu hafta sonu piyasaların kapalı olması nedeniyle yaşanan olaylar bu sayıya dahil değildir. Enflasyon ve jeopolitik gerginlikler artık piyasanın temel itici güçleri olacak.
Pazar günü işlem gören Orta Doğu borsalarındaki tepkiler, İran’ın ABD’nin çatışmaya aniden ve derinden müdahil olmasına yanıt olarak İsrail’e yönelik füze saldırılarını yoğunlaştırmasına rağmen piyasaların olumlu bir sonuç beklediğini gösteriyor. ABD Başkanı Donald Trump, ulusa yaptığı televizyon konuşmasında saldırıyı “muhteşem bir askeri başarı” olarak nitelendirdi ve İran’ın “ana nükleer zenginleştirme tesislerinin tamamen ve bütünüyle yok edildiğini” söyledi. Ülke barışı kabul etmezse ABD ordusunun İran’daki diğer hedeflere yönelebileceğini söyledi.
İran, kendini savunmak için tüm seçenekleri saklı tuttuğunu söyledi ve “sonsuz sonuçlar” konusunda uyardı. İstanbul’da konuşan İran Dışişleri Bakanı Abbas Araqchi, Tahran’ın misilleme seçeneklerini değerlendirdiğini ve diplomasiyi ancak yanıtını verdikten sonra düşüneceğini söyledi
Petrol ve doğalgaz gibi fosil kökenli enerji kaynaklarının ekonomideki sektörlerin ana girdisi olması nedeniyle enerji fiyatlarındaki dalgalanmalar; Enerjiyi ithal eden ülkelerde, enerji fiyatlarının artması enflasyonu artırmakta ve döviz rezervlerini azaltmaktadır.
Paranın değer kaybetmesi milli paranın satın alma gücünü azaltmakta ve enerji ithalatını daha pahalılaştırmaktadır. Bu durum ülkedeki verimliliği olumsuz açıdan etkilerken, üretim maliyetlerini yükseltmektedir.
Enerji fiyatlarının artması üretimde kullanılan temel girdilere erişmeyi zorlaştırmakta ve üretimi azaltmaktadır. Verimliliğin düşmesi reel ücret düzeyini azaltarak, işsizliği artırmaktadır. Bu gelişme enflasyonu hızlandırmakta ve dolayısıyla vatandaşların ve devletin satın alma gücünü zayıflatmaktadır. Buna bağlı olarak özel ve kamu harcamalarının düşmesi de ülke ekonomisini negatif yönde etkilemektedir.
Sanayileşmeleri enerji tüketimine bağlı olan gelişmekte olan ülkeler açısından enerji fiyatlarındaki artış, ithal edilen emtianın fiyatının yükselmesine buna karşın, ihracata konu olan malların değerinin ise düşmesine sebep olmaktadır. Bu durum enflasyonu artırıcı yönde etki yaratarak ödemeler dengesini üzerinde de olumsuz etki yaratmaktadır Ayrıca enerji fiyatlarındaki artışlar, enflasyon ve nominal faiz oranlarını yükseltince yatırımlar ve hisse senetlerinin fiyatları dengeleri de bozulmaktadır.
Petrol ve doğalgazda oluşan fiyat artışları, ekonomide maliyet enflasyonu ve faiz artışına neden olmakta ve bu durumdan girişimcilerin yatırım kararları negatif yönde etkilenmektedir. Yatırımların azalması, kapasite kullanımının ve üretimin azalmasına ve böylece işsizliğin artması ve GSYİH’nın düşmesine neden olmaktadır.
Enerji fiyatlarındaki yükselme ithalatçı ülkelerin dış ticaret dengesini negatif yönde etkilemekte ve bu nedenle ithal malları pahalı hale gelirken, ihraç mallarının değeri düşmekte, diğer bir deyişle reel milli gelirin azalmaktadır.
Merkez bankasının para politikasında herhangi bir değişiklik yapmaması durumunda, nominal döviz kuru artmakta buna bağlı olarak, enerji ithalatçısı ülkelerin milli varlıklarının değeri azalmakta ve yabancı döviz bazlı uluslararası rezerv ihtiyacı çoğalmaktadır. hammadde ve aramalı ithalatı fazla, tasarruf oranı düşük, sürekli dış açık veren ülkelerde kurlar, girdi maliyetlerini ve kalkınmanın finansmanını doğrudan etkilemektedir. Bu nedenle bu yapıdaki ekonomilerde kur istikrarı büyük önem taşımaktadır.