100 Günlük Trump
Yatırımcılar geçen hafta risk iştahlarını yeniden kazandılar çünkü Trump Çin’e uygulanan tarifeleri önemli ölçüde azaltabileceğinin sinyalini verdi ve Powell’ı kovma niyetinde olmadığını gösterdi. ABD teknoloji hisselerindeki artış ve Avrupa’daki bazı güçlü şirket kazançları ile hisse senedi piyasaları keskin bir şekilde yükseldi. Fed’in olası faiz indirimi beklentileri arttıkça oynaklık da bir nebze azaldı. Gelecek belirsizliğini korusa bile olumlu işaretler. Tahvil getirileri ise daha şüpheci kalmaya devam ediyor ve Trump yönetiminden gelen güven verici mesajlara rağmen geri çekilmeye çalışıyor. Yatırımcıların dolar cinsinden varlıklara olan güveni ciddi şekilde sarsıldı ve riskli varlıklar tam olarak yeniden rağbet görmeden önce uluslararası ticarette gerçek bir normalleşmenin somut kanıtına ihtiyaç duyulacak. ABD 10 yıllık getirisi %4,274 civarında seyretti. Bu arada, VIX 26,7 puana gerileyerek Nisan başındaki seviyelere döndü.
Trump ve yönetimi bu hafta ilk 100 gününü tamamlıyor ve elde ettiği başarıları bakalım. acağını söyledi. Bir gelenek çıkardılar ya ilk 100 gün ne yaptı diye sanki diğer 100 günlere ışık tutacakmış gibi. Bakalım Trump ne yapmış? Trump, 20 Ocak’ta göreve geldiğinden bu yana ABD’nin iç ve dış politika önceliklerinin geniş bir yelpazesinde kapsamlı değişiklikler yaptı. Gümrük vergileriyle dünya ekonomik düzenini altüst etti, Büyüme beklentilerini düşürürken, enflasyon beklentilerini yükseltti, para birimlerini ve tahvilleri dengesiz hale getirdi, işten çıkarmalarla federal hükümeti küçülttü ve kamu ve özel sektördeki çeşitlilik programlarını ortadan kaldırdı. ABD dış yardımını kesti. Akademiye, hukuk firmalarına ve mahkemelere de saldırdı.
Trump’ın ikinci dönemindeki “Önce Amerika” gündemi dostlarını yabancılaştırdı ve rakiplerini cesaretlendirdi, aynı zamanda ne kadar ileri gitmeye hazır olduğu konusunda sorular ortaya çıkardı. Trump, onlarca yıldır ticaret ortaklarını ABD’yi “soymakla” suçlayarak, finans piyasalarını altüst eden, doları zayıflatan, dünya çapında ekonomik çıktının yavaşlaması ve durgunluk riskinin artması yönünde uyarılara yol açan kapsamlı bir gümrük vergisi politikası başlattı. Trump ve danışmanları tarafından ABD’den faydalanmakla suçlanan, uzun süredir transatlantik güvenliğin temel direği olan Avrupa ve NATO’nun yönetim tarafından küçümsenmesi derin bir huzursuzluğa yol açtı. Avrupa müttefikleri, ABD silahlarına olan bağımlılığı azaltmak için kendi savunma sanayilerini güçlendirmeye karar verdiler.
Güney Kore de Trump’ın politikalarıyla sarsıldı, buna ABD birliklerini çekme tehditleri de dahil. Ancak Seul, Trump ile çalışmaya ve nükleer silahlı Kuzey Kore tehdidine karşı kritik gördüğü ittifakı korumaya yemin ederken aynı zamanda kendi nükleer cephaneliğini geliştirme konusunda tartışmalar yoğunlaştı.
Trump’ın, büyük güçlerin coğrafi nüfuz alanlarını paylaştıklarına dair Soğuk Savaş tarzı bir küresel yapıyı yeniden canlandırmayı hedefler gibi; Kaba üslubuyla, ABD’nin yarı özerk bir Danimarka adası olan Grönland’ı “ele geçireceği” konusunda ısrar etti. Kanada’yı, var olmak için çok az nedeni olduğunu ve ABD’nin bir parçası olması gerektiğini söyleyerek kızdırdı. 1999’da Panama’ya devredilen Panama Kanalı’nı ele geçirmekle tehdit etti.
Rusya’nın Ukrayna’daki üç yıllık savaşına ilişkin ABD politikasını neredeyse tersine çevirdi ve Şubat ayı sonlarında Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy ile Oval Ofis’te bir bağırma maçına girdi. Moskova’ya ısındı ve Rusya Devlet Başkanı Putin ile ilişkilerin iyileştirilmesine öncelik verirken NATO destekli Kiev’i toprak kaybını kabul etmeye zorlayacağı yönünde korkular uyandırdı.
Pekin, uluslararası alanda zaman zaman sömürücü uygulamalara sahip olmasına rağmen, Trump’ın ticaret yaklaşımının zorbalığına uğradığını hisseden ülkeler için kendini bir çözüm olarak sunuyor ve ayrıca Trump’ın insani yardımlardaki kesintilerinin yarattığı boşluğu doldurmaya çalışıyor ve de son sekiz on yılda büyük ölçüde ABD’nin üstünlüğü altında şekillenen küresel bir sistemin geleceği tehlike altına giriyor ki Bu sistem; Serbest ticaret, hukukun üstünlüğü ve toprak bütünlüğüne saygıya dayalı haldeydi ya da gibiydi.
Küresel finans liderleri, IMF-Dünya Bankası toplantılarında, Başkan Trump’ın çok katmanlı gümrük vergisi saldırısından kurtulmak için ne yapılması gerektiği ve bunun dünya ekonomisine ne kadar zarar vereceği konusunda netlik kazanmak amacıyla geçen hafta Washington’a geldiler. Çoğu kişi cevaplardan çok sorularla evlerine döndü. Fırtınalı hafta boyunca, birçok maliye ve ticaret bakanı ABD Hazine Bakanı Bessent ve diğer önemli Trump yönetimi yetkilileriyle görüşmeye çalıştı, ancak nafile. Görüşmeyi yapanlara da genellikle sabırlı olmaları söylenmiş, Trump’ın en yüksek vergilere verdiği 90 günlük aranın saati giderek yaklaşırken bile. Nitekim Trump yönetimi 18 yazılı teklif ve tam kapsamlı müzakereler aldıklarını duyurmasına rağmen, hafta boyunca tek bir anlaşma bile imzalanmadı. Bu belirsizliğin ne Avrupa ya ne de ABD’ye yararı var, aslında herkes için kötü. Trump yönetiminin hafta boyunca en önemli ticaret görüşmeleri Japonya ve Güney Kore ile oldu, ancak Bessent her iki ülkeyle de “üretken” görüşmelerden bahsettiği için sonuçlar kesin değildi. Japon yeni için belirli para birimi hedefleri tartışılmadı, ancak ABD’nin dolara karşı para birimi zayıflığını Amerikan ihracatına yönelik bir tarife dışı engel olarak görmesi nedeniyle her iki ülkenin para birimi politikalarının gelecekteki görüşmelerin bir parçası olması bekleniyor.